KAR KURDU (Glenn MEADE)

İrlandalı yazar Glenn Meade, romanı “Kar Kurdu”.
Macera, gerilim, heyecan... 661 sayfalık hız kesmeyen bir serüven, sürpriz bir son.

“(TEŞEKKÜR) Bu kitaptaki bazı olaylar, belgelenmiş tarihtir. Dönemin tarihi çerçevesi içinde bazı ünlü kişilerin adları geçmekteyse de bu kitap bir romandır ve yaşayan insanlarla bir bağ oluşturmak amacını gütmemektedir. KGB adı bu kitabın geçtiği dönemin öncesinde ve sonrasında birkaç kez isim değişikliğine uğrayan, sonunda da 1954 yılında resmen KGB adını alan Sovyet Devlet Güvenlik Komitesi’ni tanımlamaktadır. Bu sayfalara alınan bazı olaylar tarihe kaydedilmiş de olsa, kitabımıza uyarlamak amacıyla, belirli bir ölçüde zaman, yer ve içerik açısından değişikliğe uğramıştır.”    

                                               * * * * *

“Bazı şeyler hayatınızı tepeden tırnağa değiştirir. Evlenme, boşanma ya da telefonun öteki ucunda size sevdiğiniz birinin öldüğünü söyleyen ses gibi.
Yine de beni bodrumdaki tuğlaların arkasında bulduğuma hazırlayacak hiçbir şey olamazdı.”

En savunmasız anlarımız, en beklemediğimiz olaylarla karşılaştığımız anlar mıdır acaba? 

                                               * * * * *

“Sanırım bazıları için bir tanrı, bazıları için de şeytanın ta kendisiydi. Bu, çitin hangi yanında olduğunuza bağlı.”

                                               * * * * *

“O soğuk aralık sabahında eski İsviçre kenti Luzern’in dışındaki ormanı arşınlayan Manfred Kass için bütün bunların bir önemi yoktu. Daha henüz bilmiyordu, ama o gün hem bir başlangıç hem de bir son olacaktı.”

                                           
    * * * * *


“Nöbetçi makineli tüfeğini indirirken genç kadının yüzüne kuşkuyla baktı, ama elindeki Nagant tabancayı görmedi, hatası bu oldu.”

                                               * * * * *

“İvan da kendisi gibi yalnızdı, ama değişik bir yalnız. Bağımsızlığı kendine güvenmeye dayalı sükûnetinden, bir de sevgi dolu bir aile geçmişinden geliyordu.”

İki kişinin de yalnız olduklarını hissetmeleri yalnızlığı paylaşmak anlamına gelebilir mi? 


                                               * * * * *

“Dış görünüşüyle mantıklı ve akıllı biri izlenimi veren Kraskin’in maskesinin gerisinde karanlık ve vahşi bir insan vardı.”

                                               * * * * *

“Hayatın püf noktası hangi köprülerden geçileceğini, hangi köprülerin yakılacağını bilmektir. Bu köprüyü geçin, ardınızda bıraktıklarınızı yakmaya çalışın.”

Geçilecek köprüleri yakıp yakılacak köprüleri geçmenin mutsuzluklarımızdaki payı nedir acaba?


                                               * * * * *

“Öte yandan içgüdüsü ne derse desin, yanılmış olabileceğini, Anna’nın hikayesinden kuşkulanan Finlandiyalı SUPO subayının haklı çıkabileceğini de biliyordu; Massey hata yaptığına inanmıyordu, ama bunu sadece zaman gösterecekti.”

İçgüdülerimiz bize yol gösterse de gerçekler hep zamanla mı ortaya çıkıyor?

                                               * * * * *

“Eskrim kurallarıyla bir meyhane kavgasına giremeyiz.”

                                               * * * * *

“ ‘Dostoyevski. Geçen sefer Tolstoy’du. Senin derdin ne, Alex? Hem katil, hem entelektüel. Çok tehlikeli bir karışım.’”

                                               * * * * *

“Gestapo ona bir hafta boyunca işkence yaptı, direniş bağlantılarıyla ilgili bilgi almaya çalıştı. Yediği dayaklara, gördüğü işkenceye, uykusuz geçen gecelere rağmen dayandı, onlara tek bir kelime bile söylemedi iki gün sonra, Auschwitz Toplama Kampı’na gönderilmek üzere bir hayvan vagonuna tıkıldı. Orada iki yıla yakın bir süre boyunca acılı bir aşağılanma içinde yaşadı, hayatta kalmak istediği için ölmedi.”

                                               * * * * *

“ ‘Bir şeyi hiç unutma. Karının ölümü cezasız kalmamalı. Bir gün, bütün dünya bu kampı öğrenmek isteyecek. Ama bunun gerçekleşebilmesi için, birinin hayatta kalması lazım.’”

                                               * * * * *

“Olayların senin istediğin, senin planladığın gibi gelişmesini bekleme.”

İnsanlar plan yaparmış, kader gülermiş.

                                               * * * * *

“— Unutma, ondan öğrendiklerin hayatını kurtarabilir.
— Bu dediğin, ondan hoşlanmamı gerektirmez.”

                                               * * * * *

“Ruslar ne der, bilirsin. Hepimizin içinde, yapacaklarımızın tohumları vardır.”
                                               * * * * *

“Tehlikenin gözünün içine bakıp bekleyenler kahramanlar değildir, böyle bir şey olamaz, tehlikeden kaçmayanlar, sadece kaybedecek hiçbir şeyleri kalmamış kadercilerdir.”

                                               * * * * *

“Savaştan kalma bilindik bir yöntem. Belgeleri hazırlayanlar önce kartonları çok ince zımpara kâğıdıyla eskitiyor, sonra da birkaç saatliğine koltukaltlarında taşıyor. İnsan terinde kâğıdı yaşlandıran bir özellik var.”

                                               * * * * *

“ ‘Geçici bir kararsızlık. Önce sen ateş etmeliydin, ama edemedin. Bana gelince, hayatımda kadın öldürmedim, savaşta bile. Öldürebileceğimi de sanmam, ama senin durumun değişikti, ya sen ya o. Karşındaki kadın olduğu için tereddüt ettin, tereddüdün sana bir ele mal oldu. Eğer başkası kadını vurmasaydı, belki tereddüdünü hayatınla öderdin.’”

                                               * * * * *

“Baria’nın verdiği dosyada kadının, Anna Horev’in bir fotoğrafı vardı. Bitkin görünüşüne rağmen oldukça güzel birine benziyordu, bu da işine yarayacaktı. Milislerin güzel bir kadını bulmaları daha kolay olurdu. Sıradan kadınlar kalabalığın içine karışır, kaybolurdu.”

                        * * * * *

“Beria ve Romulka gibileri için ölüm ve işkence bir keyif, oyunun bir parçasıydı.
Lukin için değil.”


                        * * * * *

“ ‘Hiç Turgenyev okudun mu, Yüzbaşı’
Kaman omuzlarını silkti, ‘Babam, olanakları çok kısıtlı bir çiftçiydi, Binbaşı Yoldaş’ dedi, ‘Geldiğim yerde inek sağmak kitap okumaktan çok daha önemliydi.’
Lukin gülümsedi. ‘Her neyse, Turgenyev ilginç bir gözlemde bulunur. Bir şey aramaya başladığında kendi kulaklarının arkasına da bakmayı unutma der.’”   
                                             
                                               * * * * *

“ — Ne kadar değişik bir adamsın, Alex.
— Ne bakımdan?
— Bir katilsin. Öte tarafta elma ağaçlarının kokusundan, bahçelerden bahsediyorsun. Belki de tipik bir Rus köylüsünden farkın yok. Votka içtiğinde, bir daha geri gelmeyecek bir anıyı özleyecek kadar duygusalsın.
Slanski güldü, ‘Belki de sana yakınlaşmana izin verecek kadar güveniyorum’ dedi.
Anna, Slanski’nin gözünde bir savunmasızlık gördü.” 

İnsanları etiketlemek ne kadar doğru acaba? İyi görünen bazı kişilerin “maske” taktıklarını aslında öyle olmadıklarını söyleriz de bunun tam tersini niye düşün(e)meyiz? Belki bazıları da kötü göründükleri halde iyi olmak gibi bir özelliğe sahiptir de şartlar, çevre, yaşadıkları gizlenmelerine dolayısıyla onları farklı bir kimlikte görmemize yol açıyordur?


                                               * * * * *

“ ‘Şu sırada Moskova’da dört ajanımız var. Onları unutmadığımızı göstermek, teması sürdürmek için her birine dört haftada bir şifreli mesaj gönderiyoruz. Mesajları önceden belirtilmiş saatlerde Amerika’nın Sesi radyosunun normal programları aracılığıyla iletiyoruz. Gönderdiğimiz mesajlar herhangi bir dinleyici için hiçbir anlam taşımıyor, ama ajanlarımız belli bir saatte yayınlanmış belli bir bölümün şifresini çözdüklerinde, gönderdiğimiz mesajı almış oluyorlar.’”

                                               * * * * *

“ ‘Baskı altında çözülmeyeceğini biliyorum. Senin kadar sıkıntı çeken birinin, çelikten sinirlere sahip olması gerekir. Ama Lubyanka hücresine düşen en dayanıklılar bile sonunda konuşur. Oradakiler ilaç kullanıyor, değişik işkenceler uyguluyor. Senden daha cesur, daha dayanıklı insanlara bile hiç işlenmemiş suçları kabul ettirdiler.”


Herkesin dayanma gücü farklı olabilir. Belki de sözde itiraf edilen pek çok suç aslında itiraf edildiğini zannettiğimiz suçlardır?


                                               * * * * *
“— Kadın nasıl?
— Son baktığımda, uyanıktı.
— Ne yapıyor?
— Yüreğinin bütün ışıklarını söndürmüş birine benziyor.”



                                               * * * * *

“Bir çıkış yolu olmalıydı, olmak zorundaydı. Göremediği bir çıkış yolu.”

                                               * * * * *

“Sen ne yaparsan yap, bazen işlerin sarpa sarmasını önleyemezsin.”

Olacak olan, olur.


                                               * * * * *

“Özürlü çocuklar yurdu. Durumları gerçekten kötü olanları hayvanlar gibi zincire vurup hücrelere kapatıyorlardı. Katya o kadar kendi içine kapanmıştı ki, tek başına bir hücreye kapadılar. Oysa onun bir şeyi yoktu, yüreği parçalanıyordu sadece, kimse onun duygularını anlama zahmetine katlanmadı.”

                                               * * * * *

“Dağıtılan kartları beğenmezsen, desteyi yeniden karıştırırsın.”

                                               * * * * *

“— Biliyor musun, seni ilk fırsatını bulduğumda öldürmediğime sevineceğimi hiç düşünmemiştim.  Lukin gülümsedi, kederli bir tebessüm. ‘Belki de alınyazısı.’
Birden Slanski yaşlı bir adam gibi çöktü, omuzları sarktı, bir ömür boyu oluşturmaya çalıştığı sert duvar çatladı, ruhu su yüzüne çıktı. ‘Ah, Petya’ dedi, ‘Seni yeniden görmek ne güzel.’”
                                          ▬    ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

DEDE KORKUT HİKAYELERİ

YALNIZLIK PAYLAŞILIR (Halil CİBRAN)

ADSIZ ÜLKE (Alain-FOURNİER)