İKİ BOY UFAK PABUÇ (Leyla NAVARO)

Psikolojik zannedilen pek çok “sorunun kaynağı birey midir yoksa toplumun bireye yüklediği sorumlulukların da hayat yorgunluklarında payı var mıdır?
Yürümek, koşmak, ilerlemek için sağlam ayaklara olduğu kadar ayağımıza uygun pabuçlara da mı ihtiyacımız var acaba? 
Leyla Navaro ayağımıza küçük gelen pabuçlardan bahsediyor: İki Boy Ufak Pabuç

“Elinizdeki çalışma, sorunlarımızı anlamaya çalışırken, içinde yaşamakta olduğumuz toplumsal düzenin sorun oluşumundaki katkılarına dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Sadece bireye odaklanmanın ve sorunların sorumluluğunu sadece bireyde aramanın, çok eksik ve yanıltıcı bir bakış açısı olduğuna inanıyorum.”

                         * * * * *


“Kitap aslında, toplumsal cinsiyet rollerinin merceğiyle depresif tepkileri inceleyip, depresyon geçiren kadın ve erkeklere, geleneksel tıp camiasının ve genel olarak toplumun nasıl farklı davrandığını araştıran bir sosyal eleştiridir.”

                                               * * * * *

“Çoğunlukla acı ve zorlukların nedenlerini özümüzde, yazgımızda veya eksiklerimizde ararken, acımıza yeni acılar ekleriz. Oysaki, ayağımıza uymayan ve rahat yürümemizi engelleyen pabuçlar gibi, içinde yaşamakta olduğumuz toplumsal düzen de ruhumuzu daraltmakta ve yaşam yolunda insanca yürümemizi engellemektedir.”

                                               * * * * *


         
                                               * * * * *

“Birey/özne olmayı içermeyen, beklentilerle donanmış işlevsel evlilik, temelde erkeğin, günlük bakımı karşılığında, kadına barınak, maddi ve sosyal güvence sağlaması amacıyla kurulmuş sosyal bir düzenlemedir. Salt bu beklentilerle sürdürülen evlilikler, her iki tarafı da nesneleştirdiği için, doğal olarak her iki cinse de mutsuzluk ve çatışma kaynağı oluşturur.”

                                               * * * * *

“Ruhsal sağlık tanımları, erkek ruhsal sağlığını, genel insan ruh sağlığı standardı olarak kabul eder. Bu standart ölçeği, sorgusuzca kadınlara da uygulanır.”

                                               * * * * *

“Bu durum,  kadınlar için tam anlamıyla çifte kıskaçtır: Öğrenilmiş kadınsı niteliklerini (duyarlı, alıngan, duygusal, özverili, hassas, kırılgan, çaresiz, özgüveni eksik vb.) gösterirse, ona ‘hastalıklı’ tanısı konulacak; bu nitelikleri göstermezse de ‘kadınsı’ olmadığı değerlendirmesine maruz kalacaktır. ‘Bu çifte standartlı sosyal ve feodal sistemde, kadınlar zaten doğuştan hastadır’ der Greenspan.”


                                               * * * * *

“Hacer’in durumu, birçok kadının ‘yazgı’ olarak yaşadıklarına bir ayna olabilir. Yaşadıkları sorunların kökenine inmeden, kadını ‘hasta’olarak tanımlayan, etiketleyen ve alelacele ilaçlayarak ‘çözüm getiren’ sağlık kurumlarının duyarsızlığı!...”

                                               * * * * *

“Toplumsal baskıların çok güçlü yaşandığı ortamlarda kadınların geçirdiği ‘sinir krizleri’, onların, baskıcı ve sınırlayıcı bir sosyal sisteme isyanlarının dile getirilmemiş bir ifadesidir.”

                                               * * * * *

“Erkeklerin zayıflıklarını açıklayamaması, sürekli güçlü ve başarılı gözükmeye çalışması, taşınması zor, kaygı ve gerginlik yaratan ağır yüklerdir.”


                                               * * * * *

“İlişki, aile hayatı, kadın ve erkek davranışları hakkında bilgilenmemiş, deneyim kazanmamış pek çok erkek gibi, Hikmet de, ev içindeki iktidar konumunu koruyabilmek için kaba güce başvurmaktaydı. Gücünü kendinden, kişiliğinden, düşünüp yaptıklarından elde edeceğine, kaba güç gösterilerine başvurmuş, Güler üzerinde şiddet kullanarak kendini güçlü hissetme yolunu seçmişti.”

                                               * * * * *

“Erkek olarak doğmuş olmanın ayrıcalıklarından olabildiğince yararlanmış, ev içinde hizmet, yemek, harçlık gibi özel ihtimamdan, fazlaca sorun yaşamadan faydalanmıştı. Kaldı ki bunları doğal hakkı olarak görmekteydi.”


                                               * * * * *

“Korkulan babalar, çekinilen otorite figürleri, ürküten patronlar aslında yalnızlıklarını sırtlarında kambur gibi hüzünle taşıyan kişilerdir.”

                                               * * * * *

“Sürekli korunmaya ve hizmete alışık erkekler, bu toplumsal ‘şımartılmış’ konumlarını doğal hak olarak görür ve kurdukları birlikteliklerde benzer davranışları beklerler. Benzer değerlerle yetiştirilmiş kadınlar, bu davranışları sorgusuzca yerine getirseler de, değişen yaşam koşullarının içinde (doğum, çocuk, yaş vb.) tükendiklerini, yorulduklarını, toplumsal ayrımcılık nedeniyle içten içe isyan yaşadıklarını fark edebilirler.”

                 * * * * *

“Evliliklerdeki çatışmaların çoğu, ev ve aile sorumluluklarının eşitsiz dağılımı yüzünden çıkmaktadır.”

                                               * * * * *

“Kırgın ve küskündü Saynur. Tüm yaşamları Doğan’ın istedikleri ve istemedikleri üzerine kuruluydu. Bunu severek, isteyerek yapmış, karşılığında sevgi, takdir almayı beklemişti. Gel gör ki, yaptıkları normal, beklenir, yapmadıklarıysa suç haline gelmişti.”

                                               * * * * *

“Yaşam koşulları yüzünden oluşan depresyonu, kişisel bir zayıflık olarak değil, sistemin veya belirli bir yaşam döneminin oluşturduğu sıkışmaya, bünyesel bir tepki olarak görmek ve göstermek çok önemlidir.”

                                               * * * * *

“1901 yılında Freud, ‘Güçlü denetim ve baskı uygulayan, çalışma gücünü acımasızca kullanan, şefkat göstermeyen ve para vermeyen, saygısız bir kocaya varmış bir kadının tek silahı hastalıktır.’ demişti.”

                                               * * * * *

“Hayatın en zorlayıcı çıkmazlarından biri de, yaşamın kişisel tercih ve yetenekleri doğrultusunda gerçekleştirememenin acısıdır. Hayatını kazanma zorunluluğu, pek çok erkeğin yetenek ve tercihlerini rafa kaldırıp unutmasını gerektirir. Bu çok önemli bir vazgeçiştir. Bazı erkekler, benliğini oluşturan bu yönlerden vazgeçmiş olmanın acısını yaşam boyu, ruhunun derinlerinde gizler.”

                                               * * * * *

“Aslında ilişkilerde tehlike işaretleri, ilişkinin başından itibaren, küçük kırmızı bayraklar şeklinde gözükür. Ancak, çoğu zaman bu tehlike işaretleri görmezden gelinir; kimi zaman kanıksandığı için, kimi zaman artık fark edemeyecek duruma gelindiği için… Çoğunlukla ilişkinin tadını kaçırmamak, kurulmuş düzeni bozmamak adına, bu tehlike işaretlerinin yarattığı olumsuz duygular reddedilir. Böylelikle, bir şekilde baş göstermekte olan şiddete, müsaade belgesi çıkarılır.”

                                               * * * * *

“Sinema ve TV filmleri, özellikle macera ve polisiye dizileri, kadınların kurban edildiği cinayet ve dehşet öyküleriyle donanmıştır. Bu tür yayınlar sayesinde kadınların kurbanlığı bir şekilde ‘normalleştirilmekte’dir. ‘Normalleştirme’, bu tür insanlık dışı durumlarda duyulabilecek tepkilerin azalmasına, hatta yok olmasına yarar.”

                                               * * * * *

“Hastalığın sağladığı bu ‘ayrıcalıklı konum’a psikolojide ‘ikincil çıkar’ denir. Yaşamında karşılanmayan ilgi, özen, ciddiye alınmak, duyulmak gibi ihtiyaçları ancak hasta olduğunda elde edebilen her insan, bilinçli olarak veya bilinçsizce, hasta konumunu devam ettirmeye meyledebilir.”


                                               * * * * *

“Tedavi edilmeyen depresyonlar, bağışıklık sistemini zayıflattığı gibi, kalıcı ruhsal ve bedensel sorunlara gebedir; özellikle de, kronik depresyona dönüşebilirler.”

                                               * * * * *

“Yaşamında, her şeye rağmen ayakları ‘sızlayarak’ yürüyorsa, sorun mutlaka ayaklarında olmayabilirdi. Sorun belki de ayakkabıdaydı. Ayağına uygun olmayan ayakkabılar giydirilmişti ona. Dar ve iki boy ufak!”

                                               * * * * *

“Enerji fazlalığı bedensel, zihinsel ve ruhsal açıdan tatminkâr uğraşlarda harcanmazsa, kolayca depresyona dönüşebilir.”

                                               * * * * *

“Öfke, hırs ve nefret, bir sabit fikre dönüşerek kişinin enerjisini tüketir, yaşamının diğer alanlarını daha verimli geçirmesine engel olur.”

                                               * * * * *

“Depresyon açısından bakıldığında, istatistikler erkeklerin depresyonu daha çok ayrılık ve boşanmalarında, kadınlarınsa evlilik içinde yaşadıklarını göstermektedir.”


                                                * * * * *

“Evlilik kurumunun ya da birlikteliğin konforu ve desteğine dayanmış pek çok erkek, boşanmayı ‘ayağının altından çekilen bir halı’ gibi algılar. Çünkü evlilik kurumu, zamanında kadınlara bir statü ve maddi güvence getirmişse de, geleneksel şekliyle evlilik, temelde erkeklerin ve çocukların yörüngesinde kurgulanmış bir yaşam düzenidir. Erkeğin dış dünyadaki mücadelesini ve günlük yaşamını düzenleyici, destekleyici öğelerle bezeli bir kurumdur.”

                                               * * * * *

“… esas evlilik, bir başkasıyla değil, yaşamla yapılan evliliktir.

                                              * * * * *

“Kadınları güzellikleriyle nesneleştiren zihniyet, bir kadını, birlikte olduğu erkeğin statü sembolünün ölçütü olarak algılar. Başka bir deyişle, belirli çevrelerce, kadının güzelliği, gençliği, beden ölçüleri ve giydikleri, birlikte olduğu erkeğin gelir düzeyi, cinsel gücü, iktidarı ve toplumdaki statüsünün bir ölçütü haline dönüşür.”

                               * * * * *

“ ‘Robert Redford’un yüzündeki çizgiler onda asalet ve deneyim, benimkiler ise yaşlılık anlamı taşır’ der Jane Fonda.”

                                               * * * * *

“ ‘Bir kadın iyi hissedeceğine, iyi görünmeyi tercih eder.’ Rita Freedman, Bodylove”

                                               * * * * *

“Yirmi veya otuz yıl önceki kadın ideallerini simgeleyen starlar ve sinema oyuncularında yüz ve beden güzelliğinin yanında hiç değilse bir oyun kabiliyeti ya da kişilik aranırken, günümüz kadın idealleri salt plastik güzelliğe indirgenmektedir.”
                                          ▬    ▬      ▬
İlginizi çekebilir:
1.Beş Sevgi Dili - Gary Chapman
2.Tapınağın Öbür Yüzü - Leyla Navaro

Bu Haftaki Tercihleriniz

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

kitap performans ödevi

DEDE KORKUT HİKAYELERİ

ADSIZ ÜLKE (Alain-FOURNİER)