İYİLİK GARİP KALMASIN (Huriye KARNAP)

Hep “iyi” bizizdir, “kötü” başkaları; “doğru”yu biz biliriz de “yanlış” başkalarınındır. “Bir şeyler”i düzeltmeye, güzelleştirmeye, iyileştirmeye çalışırız da iş “kendimiz”e gelince “Ben iyiyim, onlar düşünsün” der geçeriz. Egomuz hep “En iyi sensin” diye fısıldar.
“Toplumda herkes iyi (!) olunca, kimse dönüp kendine bakmayınca iyilik garip kalır tabi.” diyenlerdenseniz…



“İyilik Garip Kalmasın” adlı kitabı bir süre önce öğrencimde görmüştüm. İsminden dolayı dikkatimi çekti. Öğrencime kitabı nasıl bulduğunu sordum; cevabı şöyleydi: “Bilmediğim sözcükler var, bazı yerlerini de pek anlamıyorum. İsterseniz siz alıp okuyun ben zaten daha ilerde tekrar okumayı düşünüyorum. Anladığım kadarıyla güzel şeylerden bahsediyor.”
Kitap hakikaten de güzel şeylerden söz ediyor. Okurken anlıyoruz ki insanın kibri, egosu onun önündeki kimi zaman en büyük tuzak kimi zaman da en büyük engel. Önyargılarımız da çoğu zaman bencillik yangınına körükle gidiyor. Tüm bunlardan sıyrılıp çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi bir kendimize batırabilsek… Havamızı söndürüp yolumuza bakabilsek… Ayşe’yi Ahmet’i göreceğimize önce bir KENDİMİZİ görebilsek…



Kitap Semerkand Aile Dergisi’ndeki Huriye Karnap yazılarından oluşuyor. Her yazıda farklı bir konu var ve konular dini bir çerçevede değerlendirilmiş. Yazarımız okuyucuyu yormadan, sıkmadan, dayatmalarda bulunmadan düşüncelerini, bilgilerini aktarıyor. Özellikle günümüzde iyiliğin neden garip kaldığını, kendi payımıza düşeni gerçekleştirmek için ne yapabileceğimizi merak ediyorsanız kitap ilginizi çekebilir.  

“Zamane halimize denk düşecek laf değildir eskilerin, derdi Allah olana, hakikati dert edinene, ‘Allah derdini artırsın’ niyazı.
Kederlerimiz bir bir gönlümüzde birikmişken, beddua gibi gelir bize bu söz; acaba hiç mi geçim sıkıntısı yaşamadılar, eşleriyle atışmadılar, işsiz kalmadılar, bedenlerine hastalık değmedi de tek dertleri Allah oldu? (Sunuş)”

                                               * * * * *

“Zordur bir yanımız dünyayı arzularken diğer yanımızla, ‘Allah bes, bâki heves’ dedirtebilecek samimiyete sahip olabilmek. (Sunuş)”

                                               * * * * *

Semerkand Aile dergisinin ‘Değerlerimiz’ köşesinde yer alan bu yazılar; asıl derde dönebilmemize yardım edebileceğini düşündüğümüz birer hatırlatmadan ibarettir. (Sunuş)”



                                               * * * * *

“Ahiret günü hesabını kendimize uzak görüyoruz. Daha çok bu dünyada yakayı ele vermeme, ayıplanmama, dışlanmama, kısıtlanmama isteği daha ağır basıyor. Utancımızın, mahcubiyetimizin daha fazla olacağı Allah Teâlâ’nın huzurunda bulunma gerçeğini erteliyoruz. (Ahiret İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur)”

                                               * * * * *

“Lakin kendimize toz kondurmuyor, niye bu kadar zaafa düştüğümüzün cevabını hazırda bekletiyoruz; ‘Zaman böyle’ veya, ‘Ah modernizm’ deyip geçiştiriyoruz. Oysa şikâyet ettiğimiz zamanı yaşayanlar gibi sitem ettiğimiz modernizme kapılanlar da bizler değil miyiz? O halde, aksaklığı başka adreslere göndermeden evvel kendimizde aramak daha faziletlidir. (Haydi Kardeş Olalım)”

                                               * * * * *

“Demek ki böbürlenerek, suizan ederek, aldatarak, aşağılayarak, düşene bir tekme de ben vurayım diyerek, verilen sözden cayarak, kem gözle bakarak, öfkemize yenik düşerek, alay ederek… vb. değil, sevgi ve merhametle yardımlaşarak, iyi niyetle, güzel sözle, sıkıntıda olanın sıkıntısını sahiplenerek tek vücut olmalıyız. (Haydi Kardeş Olalım)”

                                               * * * * *

“Hasbelkader kendisine iyilik dokunan nankörlük etse, evvelden ettiği iyiliğe pişman olmaz, kötülüğüne kötülükle değil, yine iyilikle karşılık verir. Zira böylesi bir kalp inceliğine, merhamete ve takvaya sahip olanların derdi ‘Allah için’dir ve bilirler ki, ‘Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir…’ (İyilik Garip Kalmasın)”



                                               * * * * *

“Yardımına koştuğumuz komşumuz, teselli ettiğimiz dostumuz, büyütüp yetiştirdiğimiz evladımız, ‘Saçımı süpürge ettim, bir gün olsun kimseye el açtırmadım’ dediğimiz eşimiz, gün gelip sırtını dönmesin, sıkıntı vermesin, nankörlük etmesin diye belli belirsiz bir beklenti içine giriyoruz. Nefis ve şeytanın tesiriyle kuşatılmış beşeri yanımız, ‘İyiliğime iyilikle karşılık ver’ diye sesleniyor. Karşılık göremediğimizde ise yaralanıyoruz, güvenimiz yıkılıyor, ettiğimiz iyiliğin kaybolduğunu zannediyoruz. (İyilik Garip Kalmasın)

                                               * * * * *

“Bir yandan Allah Teâlâ’nın hukukuna riayet etmeye çalışırken diğer yandan insanlarla aramızdaki muameleye dikkat etmiyor, hakaret, gıybet, iftira eden, yalan söyleyen bir dille dolanıyorsak, gözümüzü haram nazardan, gönüllerimizi bizi ilgilendirmeyenden çekmiyorsak, din kardeşliğimiz laftan öteye geçmiyorsa, Allah rızası için değil de şahsi menfaatlerle iş görüyorsak, tövbelerimizin ardından yine iştahla günaha dalıyorsak vb. ilahi muhabbetten yana nasibimiz olmaz. (Muhabbet Bağına Girdim)”

                                               * * * * *

“Oysa dünyevi bilimlerde olduğu gibi Kur’an-ı Kerim için de belli bir olgunluğa, idrake, bilgi ve birikime sahip olunmalı. (Oku Emri Bizim İçin)”

                                               * * * * *

“Adamın biri Bişr-i Hâfi’ye, ‘Ben seni Allah için seviyorum’ dedi. Bişr-i Hâfi, ‘Sen bu sözünde samimi değilsin. Düşünsene, bazen akşamları ahırdaki merkebin derdine düşmen ve onunla ilgilenmen benimle ilgilenmekten sana daha önemli geliyor. Bu durumda nasıl olur da beni Allah için sevdiğini söyleyebilirsin’ karşılığını verdi. (Sevdiğimiz Zatın Hatırına)”

                                               * * * * *

“Artık başkalarından çok kendimizi düşünüyor, nefsimizin, ‘Bana yardım edene yardım ederim, iyiliği dokunana iyilik ederim’ telkinleriyle bencilliğimizi haklı çıkarmaya çalışıyoruz. Başkalarının bize söylemesi gereken, ‘İyi bir insandır’ değerlendirmesini dahi kendimiz yapıp, ‘Ben iyi bir insanım’ diyebiliyoruz. (Hizmet ve İyilik Geleneğimiz Vakıf)”

                                               * * * * *

“Sadakat göstermediğimiz her sözümüz, ‘İş ve söz iç dünyanın tanıklarıdır. Bu ikisine bak da iç dünyan nasıl anla’ diyen Mevlana’nın öğütlediği mananın muhatabı oluyor. (Verilen Sözde Durmamak Hizmeti Etkiler)”




                                               * * * * *

“Sözgelimi; içeriğinden haberdar olmadığımız bir kitabın, hiç dinlemediğimiz, izlemediğimiz radyo ve televizyonun, abone olmadığımız bir derginin varlığını kulaklara döksek ne çıkar? Muhatabımız, ‘Neden okuyayım, izleyeyim, alayım?’ gibi soruları peşi sıra dizdiğinde vereceğimiz makul ve geçerli bir cevabımız olmadığında hizmetimizin hakkını vermiş olmayız. (Hayra Gönül Eğdirelim)”

                                               * * * * *

“Dikkatle baktığımızda her amelimizin, düşüncemizin hassasiyet gerektirdiğini fark edebiliriz. Bu nedenle olsa gerek mümine ‘denge insanı’ vasfı daha çok yakışmakta. Cömert olmaya çalışırken israf etmemeye, tutumlu olacağım derken cimri olmamaya, gıpta ederken haset etmemeye, gayret ederken hırsa kapılmamaya çalışırız. İnsanlığımızda, Müslümanlığımızda samimi olabilmemiz için böyle bir disipline mecburuz; zira her birinin bir yüzü helale bakarken diğer yüzü harama bakar. (Hizmeti Hırsa Kurban Ettiğimizde)”

                                               * * * * *

“Mesela; ‘Nefsimin ıslahı için hizmete ihtiyacım var, elimden geldiğince hizmet etmeliyim’ niyetiyle hizmete can atıp, gayret gösteririz. Fakat bu gayretli halimizden sonra kulağımıza, ‘Ben daha iyi hizmet ediyorum, ben hizmetimle bilinmeliyim’ benzeri fısıltılar geldiği anda hırs bizi sarıp sarmalamıştır. (Hizmeti Hırsa Kurban Ettiğimizde)”

                                               * * * * *

“Taşıdığımız gayret, varlığımızı hissettirme güdüsüyle öne çıkma arzusuna, takdir ve övgü beklentisine, hizmette bulunan diğer kişilerle rekabete dönüşmüştür. (Hizmeti Hırsa Kurban Ettiğimizde)”

                                               * * * * *

“Hâsılı, Peygamber Efendimiz ve ashâb-ı kirâm  ile taçlanan saadet asrının aksine; makam-mevki sevdasının, maddiyatın, imani ve ameli zaafların hâkim olduğu, istek ve tutkuların putlaştırıldığı bir zamanın havasını soluyoruz. Aleyhimize işleyen bu halleri, sahabe efendilerimizin imani esaslardaki teslimiyetini, amel ve ibadetteki gayretlerini, ahlakta ve insanlarla ilişkilerindeki anlayışlarını ve yaşantılarını örnek alarak lehimize döndürmek mümkün. Cahiliye döneminin insanları nasıl Resûlullah’ın izine basıp onun ahlakı ile ahlaklanmış ise, bizlere de Resûlullah Efendimiz’in ve yarenlerinin izinden gitmek düşer. Zira İmam Malik’in ifade ettiği gibi, ‘Bu ümmetin başı nasıl ıslah olduysa, sonu da ancak öyle ıslah olur.’ (Sen Kendine Bir Yıldız Bul)”

                                               * * * * *

“Eş dost arasında yaptığımız muhabbetin konusuna veya gündemin en can alıcı haberine göre kimi zaman psikolog, bazen din âlimi ve hatta doktor olmak için fırsat kolladığımız oluyordur. Her işi ehlinden öğrenmek gibi bir derdimiz kalmamıştır. Çünkü biz de en az onlar kadar biliyoruzdur. (Çok Şey Bildim de Kendimi Bilemedim)”

                                               * * * * *

“İhtiyaçlarımızı gidermeye yetecek kadar her şeyden biraz olsun bilmenin elbette zararı yoktur ama ipin ucunu kaçırıp ehlinden tahsil alınmayan konularda kuru malumatla ‘ben buradayım’ demek de bilgi çağında olduğumuzun değil, enaniyet / benlik çağında olduğumuzun göstergesi olur. (Çok Şey Bildim de Kendimi Bilemedim)”

                                               * * * * *

“Geçmişin erdem, dürüstlük, iyilik, ahlak… vb. içeren hikaye ve kıssalarını anlatmaktan ve dinlemekten son derece haz alıyoruz ama sadece o alınan hazda kalıyoruz. Hayatın içinde olaylarla karşılaştığımızda ise ‘geçmişte böyleydi’ deyip tüm o güzelliklerin hatırasını bir kalemde silip atıyoruz. (Ben Sözümü Nerede Unuttum?)”
                                    ▬    ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

kitap performans ödevi

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

ELA GÖZLÜ PARS CELİLE (Osman BALCIGİL)

İBNİ SİNA